Dış Sınırlar, İç Çizgiler

English version here

Nazlı Gürlek’in editörlüğünü yaptığı “Şimdi Kim Rol Yapmak, Hatta Oyunculuk Görmek İster”adlı gösterim programı için hazırlanan yayın için yazmıştım…

Yaşadığımız toplumların, birçok ölçek ve biçimde, içleme ve dışlama pratikleri üzerinden kurulduğunu söylemek yeni bir şey değil. Sıcak/soğuk, karanlık/aydınlık, gürültülü/sessiz, kamusal/özel, sanal/gerçek gibi ayrımları, birbirini dışlama, tanımlama ve yeniden tanımlama, çatışma ve ayrışma pratikleri üzerinden düşünmek de. Ama bu ayrımların sınırları ve kıyılarında gerçekleşen deneyimler için her zaman söylenecek yeni bir şeylerin varlığına ihtiyaç duyulur. Bu “kıyılar ve yapılandırılmamış alanlar her zaman enerji yüklüdür”[1] der Mary Douglas. Geçişler, eşikler, köprüler hep yeninin, daha önce söylenmemişin acemice kekelenerek söylendiği mahallerin alanı olmuşlardır.

Søren Thilo Funder, Kopenhag’da yaşayan bir sanatçı. İşlerinde çoğu zaman, olası olan, olmasından kaçınılmaya çalışılan ve kapatılarak dışlanan gerçekliğin aşırılaşarak  etkisizleştiği durumlar üretir. Çalışmalarında, gerçekleşmiş bir şeyin hemen ardından izlediğimiz darmadağın olmuş kitapevi – Wasteland (Bulldog) – yine aynı şekilde bir alışveriş merkezi – Wasteland (Food Court) -, neden sonuç ilişkisi kuramadığımız bir ara durumun gerçekleştiği uzun anların, olası olanın kıyılarını temsil eden sahnelerini izleriz – Friendlos (aka The Bandit Wolf-Man).


Funder, Red Tape adlı çalışmasında, bu sınırları koymak, farklılıkları radikal olarak derinleştirmek, dışlama ve içleme mekanizmalarını belirginleştirmek için girişir bu kıyıdaki eylemine. İki farklı gerçeklik rejiminin kıyılarında gerçekleşir performans. Sinemanın gerçekliği ile yaşadığımız gerçeklik. Bir başka ayrım daha vardır yaşadığımız gerçeklik içinde; bir tehlike potansiyelinin biriktiği mekan (Tarlabaşı) ve “biz” arasında.

Tarlabaşı, İstanbul’un merkezinin hemen yanıbaşında, 1942 yılında çıkarılan Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül 1955 yılında yaşanan talan ve yağma olayları sebebiyle, çoğunluğu azınlıklardan oluşan nüfusun göç etmek zorunda kaldığı bir yer. 1980 yılında birçok tarihi yapı yıkılarak açılan büyük bir bulvar sayesinde Taksim’den koparılarak içine kapalı bir bölge haline geldi. Bu günlerde çoğunlukla alt sınıftan insanların, yerli ve yabancı göçmenlerin yaşadığı bu bölge, yapılması planlanan projelerle ve içinde yaşayan nüfusu yerinden eden politikalarla bir dönüşüm içerisinde.

Dünya üzerinde değişen kaynaklardan tehlikeli olarak adlandırılan birtakım coğrafyaların varlığı bildirilir: Karanlık, balta girmemiş ve medeniyetin gitmediği ıssız adalar. Bunların en ünlüsü Birleşmiş Milletler’e göre dünya üzerindeki en tehlikeli bölge olarak tanımlanan Haiti’nin başkenti Port-au-Prince’in varoşları olan Cite Soleil’dir. Bölgedeki silahlı çetelerce yönetilen, “kuralsız”, dışarıya kapalı tam bir “ütopik mekan”.

Funder’in filminin adı ve eylemin gerçekleştiği yer de buna benzer bir mekanı ima ediyor: “Sakın Tarlabaşı’na gitme” uyarısı kuralsız ve kontrol edilmesi zor radikal bir alanın varlığını belirtiyor.

Sanatçının eylemi böyle bir bağlamda ve aralıkta gerçekleşiyor. Elindeki kırmızı bantla Tarlabaşı’ndaki evlerin kapılarını “Kairo”[2] filminden ödünç aldığı jestle (bu jest son derece uç örnekleri de hemen aklımıza getiriyor: Nazilerin yahudilerin evlerini işaretlemesi, Kosova’da Maraş katliamında yaşanalar ve Sulukule’deki uygulama) kendine güvenle, dikkatli ve ciddiyetle tek tek kaplıyor. Sahip olduğu çatışmadan arındırılmış refah ortamından çıkıp tekinsiz ve tehditkar alanları tespit ediyor. Araya giren müzik ve “Kairo” filminden alındığını bildiğimiz diyaloglar ve ara sıra kadraja giren yaşlı bir kadın, çocuklar ve satıcı dışarı ile içeri arasındaki sınırın iki yanının temsilleri gibiler. Bu ara alanlar içeride gerçekleşme ihtimali olan ile dışarıdaki çatışmasız ortamı sürekli bozulup yeniden kurulan bir kurguya oturtuyor. İçerinin ve dışarının farklı kurgusallıklar içindeki gidiş gelişlerinin deneyimlendiği eşik anlar, tekrar eden işaretleme eyleminin zemini oluyor.


[1]Mary Douglas,  Saflık ve Tehlike (cev. Emine Ayhan), Metis Yayınları, İstanbul 2007.

[2] “Kairo” 2001 Kiyoshi Kurosawa’nın yönettiği Japon yapımı bir korku filmidir. İnternet üzerinde “yaşayan” bir hayaletin merkezinde gelişen olayları konu alır. Hayaletin bulunduğu evlerin kapıları kırmız bant ile işaretlenmiştir. Bu evlerde yaşayanlar gizemli bir şekilde ortadan kaybolur.



Leave a comment